Ergenekon
davasında kararın açıklanacağı beklentisi dün çok sayıda kişiyi Silivri'ye
topladı. Bugün bir çok gazetecinin gündeminde de Ergenekon duruşması vardı
T24
Yalçın Doğan
(Hürriyet)
Çöp sepetinde imzasız
bir mektup. Casusluk ihbarı yapan bir mektup. Mektubu bulan kadın bunu derhal
gizli servise gönderiyor.
Ardından soruşturma
başlıyor.
Mektuptaki yazı bir
yüzbaşının el yazısına çok benziyor.
...
Aradan iki yıl
geçiyor, el yazısının yüzbaşıya değil, bir binbaşıya ait olduğu ortaya çıkıyor.
Binbaşı yargılanıyor, el yazısının ona ait olduğu kanıtlandığı halde, binbaşı
beraat ediyor.
Emile Zola çıkıyor ve
bir gazetede “Suçluyorum” diye bir yazı yazınca, ortalık karışıyor. O
sırada hükümet değişiyor.
Mahkumiyetini çekmekte
olan yüzbaşı yeniden yargılanıyor.
...
Yüzbaşı bu kez beraat
ediyor. Tam on iki yıl sonra. Rütbesi ve nişanları geri veriliyor.
O yüzbaşının adı
Dreyfus. Hukuk tarihine damgasını vuran davalardan biri.
Çöp sepeti, imzasız
ihbarlar, yıllar süren davalar, somut kanıtlardan yoksun iddialar. Ne kadar
benziyor değil mi?
Ahmet Hakan (Hürriyet)
“Ergenekon” denilince
akla artık...
Zindanda unutuluşa
terk edilen tutuklular geliyor.
Şemdin Sakık’ın “gizli
tanık” yapılışı geliyor.
Avukat feryatları geliyor.
“Suçum ne?” diye
yazılan kitaplar geliyor.
Milletvekili
seçildikleri halde zindandan çıkamayanlar geliyor.
...
Buna karşılık...
“Ergenekon”
denilince...
Kimsenin aklına...
Suikast planları,
Ümraniye bombaları, silahlar, cinayetler falan gelmiyor.
...
Çünkü “kasa” denilen
adam beş parasız öldü.
Çünkü “bir numara”
denilen adam inceden meczup çıktı.
Çünkü toplumun tüm
kesimleri “Ergenekon” denilen öcüye ikna edilemedi.
Soğuk bir aralık
gününde binlerce kişinin otobüslere doluşup Silivri’ye gitmelerinin...
Yedikleri biber gazına
rağmen, maruz kaldıkları tazyikli suya rağmen, tattıkları jandarma copuna
rağmen bana mısın dememelerinin...
Temel nedeni budur.
....
Yani ortaya çıkan bu
“eser”, biraz da “adalet istiyoruz” feryatlarına kulaklarını tıkayan gönüllü
Ergenekon savcılarının eseridir.
Eserleriyle rahatlıkla
gurur duyabilirler.
Fatih Altaylı
(Habertürk)
ERGENEKON davası dün
de büyük bir rezaletle devam etti.
Dava öyle bir hale
geldi ki, Türkiye'deki bir imkânsızı başardı.
Aynı potada erimesi
mümkün olmayan insanları aynı potada eritti.
Ortaya çok garip bir
durum çıkardı.
...
Mesela Veli Küçük ile
Mustafa Balbay aynı potada erir mi, olacak iş mi?
Hepsini aynı potaya
koydun mu, olan hukuka oluyor.
Hukukun ayarı düşüyor.
...
Durduk yerde yeni bir
gecikme.
Mütalaa başka bir
celseye kaldı.
Davanın bitmesi de en
az birkaç ay daha uzadı.
Zaten tartışmalı bir
yargılama, daha da tartışmalı hale getirilir mi?
İş mi bu!
Fehmi Koru (Star)
Dün parmakları
televizyonların kumanda cihazlarında dolaşan izleyiciler ekranda gördükleri
manzara karşısında şaşırmışlardır. CHP’nin bildik iki yüzü, gırtlakları
patlayasıncaya kadar bağırarak, mahkemede görülen davalarla ilgili akla zarar
şeyler söylüyorlardı.
Meğer içeride ‘faşist
hukuk’ uygulanmaktaymış...
...
‘Ergenekon’ genel
başlığı altında Silivri’de görülmekte olan davalar Türkiye’nin siyasi tarihinde
yaşanan yanlışlıklarla ilgili. Danıştay baskınından gazete bahçesine bombalar
atmaya, seçilmiş iktidarları devirme tuzağına, darbe hazırlıklarına kadar nice
olay yargılanıyor ‘Ergenekon’ kapsamında...
Yargılananların hepsi
haklarındaki iddiaları hak ediyor mu? Kuşkuluyum. Yargılanan çok sayıdaki
‘sanık’ arasında haksız yere gözaltına alınan, tutuklanan, aylar ve yıllarca
cezaevinde yatan/lar yok mu? Kuşkuluyum. Kuşkumun sebebi, çok sanıklı davalarda
kurunun yanında yaşların da yanabileceğini, davanın taşıdığı özelliklerin
yargılayanları yanlışlıklara sürükleyebilecek karmaşıklığını bilmem.
...
CHP’nin demokrasi-dışı
formüllerden medet ummuş kıytırık siyasi proje sahiplerinin peşine takılmasını
anlamak çok zor. ‘Ergenekon’ kapsamında yürütülen davaların bazısı geçmişte
CHP’lilerin de şikâyetçi olduğunu sandığım demokrasi-dışı eylemlerle ilgili
çünkü.
Mümtaz'er Türköne
(Zaman)
Silivri’deki
manzaralar, savcının tamamlamaya çalıştığı “esas hakkındaki mütalaa”nın hem
özeti, hem de delili gibi. Yargıçlar alenî bir baskı altında. Mahkeme salonu
miting alanı gibi. Türkiye bu şartlarda Ergenekon’dan çıkmaya çalışıyor.
Çıkacak mı? Davayı bu noktaya, yüzünün akıyla taşıyan yargıçların tavrı,
adaletin hükmünü salondaki müsamerelere aldırmadan vereceğini gösteriyor.
Mahkeme sadece bir davayı değil, bir dönemi sona erdiriyor. Ergenekon dosyası ile
birlikte bir dönem kapanıyor. Ümraniye’deki el bombalarının bulunması ile
başlayan süreci hatırlayın. Dava açıldığında sesi çok çıkan bir koro, bu
davanın on yıllarca süreceğini ve bitirilemeyeceğini öne sürüyordu.
...
Bugün “esas hakkında
mütalaa”ya sıra gelmesi bile mahkeme heyeti adına başlıbaşına büyük bir başarı.
Yargı, o kadar baskıya, yıldırma ve çarpıtma çabasına rağmen işini hakkıyla
yaptı. Mütalaanın ve sonrasında mahkemenin kararının başlı başına bir adalet
mücadelesinin eseri olduğunu hepimiz biliyoruz.
...
Silivri, Ergenekon’dan
çıkışın kapısı olarak hatırlanacak. Türkiye, devlet içinde iktidar peşinde
koşan ve kendisine emanet edilen silahı ve yetkileri kişisel çıkarı için
kullanan çeteleri yargıladı. Aydınlanmayan köşe bucak bırakmadı. Artık hepimiz
devletimizden eminiz. Çaresiz kalıp başka hukuklar, başka nizamlar arayanlar
bile. Bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü tesis etmek artık daha kolay.
Ergenekon, milleti sıkıştığı dar yerden çıkartacak bir efsane idi; karanlıkta
bırakan bir kabusa dönüştü. Sonunda Ergenekon’dan gerçekten çıkmanın vakti
geldi.
Necati Doğru (Sözcü)
Aralık ayının soğuk
kış günü. Silivri’ye ülkenin en uzak şehirlerinden bu kadar insan akıp
geliyorsa; “bir kötülük” sezdiler. Tehlikeli bir kötülük. Bulaşıcı olmasından
korktukları bu “tehlikeli kötülüğü” önleyebiliriz umuduyla dün Silivri’de
“Hapishane ve Mahkeme Kampı” diyebileceğimiz yerleşkenin önünde binlerce insan
birikti. ...
Bu döneme bir ad
bulunacaksa; Balyoz- Ergenokon- Odatv davalarının birbirine benzerliklerine
bakılarak; belki de Türkiye adalet tarihinin “pusu davaları dönemi” denilecek.
Gazetecilerin anlattığı buydu: Türkiye’ye pusu kuruldu. Önce; “devlet içinde
bir karanlık yapılanma var. Bu yapılanma istediği zaman darbe yapıp seçilmişi
indiriyor. Bunu yargılayalım. Karanlık yapıyı temizleyelim” diye yola çıkıldı.
Çok güzel. Herkes ister: Adaleti eksiksiz çalıştıralım. Karanlık yapıyı
kazıyalım. Fakat bugün gelinen nokta; taraflı, peşin hükümlü, kararı önceden
verilmiş “pusu davaları dönemi” ne gömülmek oldu. Ve ileri demokrasiye geçtik
diye halk aldatıldı.
Altan Öymen
(Radikal)
Silivri’deki Ergenekon
davalarının başlangıcı malûm. Önce bir Ergenekon davası vardı. Sonra ikincisi
çıktı. İki ayrı mahkemede görülmeye başladılar. Adları ‘Birinci Ergenekon’ ile
‘İkinci Ergenekon’ oldu.
Sonra öteki davalar
oluştu. Ayrı ayrı savcılar tarafından soruşturmaları yapıldı, iddianameleri
yazıldı. Ayrı ayrı mahkemelerde işlem gördüler.
Birinci ve ikinci
Ergenekon davaları, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine el bombası ile
molotofkokteyli atılması, Danıştay saldırısında kullanılan glock marka silahın
Alparslan Arslan’a satılması, savcı Zekeriya Öz’ün tehdit edilmesi, ‘İrtica ile
Mücadele Eylem Planı’, İnternet Andıcı, İlker Başbuğ hakkındaki dosya, Şile’de
yapılan kazılara ilişkin dosya...
Bunlar hep ayrı
ayrıydı. Hepsi ‘Ergenekon’ adı altında tek bir davanın içine sokuldu.
...
Silivri’de ise, şimdi
karar verme sırası, Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin
Hüseyin Özese başkanlığındaki hâkimler heyetinde... (Heyetin diğer üyeleri:
Hüsnü Çalmuk, Sami Haşıloğlu, Ercan Fırat, Mehmet Uslu, Nihat Topal.)
Tabii, önce savcıların
esas hakkındaki mütalaası okunacak. Savcılar, (Mehmet Ali Pekgüzel, Murat
Dalkuş ve Nihat Taşkın) önce Ergenekon örgütünün varlığını kanıtlayabilecek
bulgulara ulaşmışlarsa onları açıklayacaklar, sonra da örgütün başının,
başkanının, yöneticilerinin ve yardım edenlerinin kimler olduğunu ve haklarında
hangi cezayı istediklerini...
Sıra sonra savunmaya,
daha sonra da karara gelecek.
Ama dün akşam her
şeyden önce savunmanın talepleri vardı. Mahkeme, bu yazı tamamlanıncaya kadar o
talepleri ele alıp henüz cevaplamamıştı.
Bu da, bu gibi
davalarda başlı başına bir tartışma konusu olmaya devam ediyordu.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder