Hakan Şükür: Ahmet Şık'ı keşke daha önce tanısaydım,
bu süreçte bize empati yapabilmeyi öğretti
Gülen cemaatine
yakınlığıyla bilinen eski AKP milletvekili Hakan Şükür T24'e konuştu
T24
İstanbul
Bağımsız Milletvekili Hakan Şükür, Gülen cemaati yayınlarını da
kapsayan 14 Aralık operasyonunda Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem
Dumanlı’nın gözaltına alındığı sırada yanında bulunan isimlerdendi. Hakan
Şükür, Emniyet'teki cemaat yapılanması iddialarıyla ilgili kitap (İmamın
Ordusu) yazdığı sırada tutuklanan ve 375 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest
bırakılan gazeteci Ahmet Şık’ın “Cemaat'in bugün yaşadığının adı da
faşizmdir“ tweeti sonrası Zaman Washington Temsilcisi'nden gelen "Biz
senin özgürlüğünü savunamadık. Hakkını helal et" tweeti ve
Dumanlı’nın teşekkür mesajını yorumladı. “Ben Ahmet Şık’ı hiç tanımıyordum, o
kitabı da hiç okumadım” diyen Şükür, "Keşke daha önce tanıyabilseydim, bu
süreçte bize empati yapma şansını sağladığı için ben de kendisine teşekkür
ederim” dedi. Şükür, “Ama bugün demek ki yeni bir başlangıç olması adına
böylesine güzel duruşu da tebrik ediyorum. Birçok kişiye de ders vermiş oldu”
diye konuştu.
Futbolculuk
yıllarında Fethullah Gülen'e yakınlığı ve hürmetini saklamayan
Şükür, AKP’den millletvekili olarak siyaset dünyasına atıldıktan sonra da bu
yakınlığı sürdürdü. Şükür'ün AKP ile yolları hükümet-cemaat çatışmasının
ardından ayrıldı. 17 Aralık sürecinde, dönemin Başbakanı Tayyip
Erdoğan tarafından “tuzluk” hitabına da muhatap olan Hakan Şükür, 14
Aralık operasyonunu, üç yıllık siyaset serüvenini ve gelecekle ilgili
düşüncelerini T24’e anlattı.
Şükür’ün açıklamaları şöyle:
14 Aralık operasyonu ve Zaman’a ziyaret
Sayın Oktay
Ekşi ve bazı arkadaşlarla birlikte Zaman gazetesine giderek destek
vermek için ziyarette bulunduk. Operasyon üzücü, sadece bir yere ait değil
bu. Yani bir kuruma ait değil. Susturma amaçlı; malum bu haftanın 17-25 Aralık
yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının yıldönümü olması nedeniyle yapıldığı
aşikar bir operasyon. Meclis Sorusturma Komisyonu’nda ifade veren eski
bakanların artık bazı şeyleri itiraf etmesi ve akabinde komisyonların tıkanması
gibi süreçler yaşadık bu dönemde. Mahkeme kararıyla dışarı bilgi çıkmasının
engellenmesi, en azından böyle bir çabanın olması.
‘Brezilya ve İtalya gibi pek çok ülke ‘medya
operasyonu’nu sormak için Türkiye’ye gelecek’
14 Aralık operasyonu sonrası Avrupa Birliği’nden peş
peşe gelen sert tepkilere dikkat çeken Şükür, “kendi kusurlarını örtmek isteyen
iktidarın Türkiye’nin geleceğini tehlikeye attığı” görüşünde.
Operasyona
bu yaşananlar perspektifinden bakarsanız medyayı susturma amaçlı ve sadece
birkaç kuruma değil; trajikomik bir o kadar da basına darbe diye
nitelendirilebilecek susturma amaçlı bir operasyon olduğu farkedilecektir.
Ama
bu süreç bugüne kadar hazırlandı. Taha Akyol’unyazısındaki yorumlarına da baktığınız
zaman bunları yapabilme adına, en azından 17-25 Aralık öncesinin bir intikamı
gerekleştirilmeye çalışıldı. Hukuk katledildi, ülkede adalet duygusu çok
zedelendi. Ve açık söylemek gerekirse ben bu hafta içi Brezilya’dan İtalya’dan
o ülkelerin en çok satan gazeteleriyle röportaj yapacağım. Hepsi bu operasyonu
konuşmak için Türkiye’ye gelecek. Yani sırf bu olaydan sonra dünya medyasından
geliyor olmaları bile aslına bakarsanız Avrupa Birliği’nden peş peşe gelen
açıklamalara da baktığınız zaman, ne kadar kendileriyle ilgili ağır iddialar
var ve ne kadar bunları kapatmak isterken ülkeyle ilgili çok zor bir duruma
gidildiğini gösteren bir tablo var ortada. “Biz kendi kendimize yeteriz”
sözünün yanlış olduğunu anlamalıyız. Uluslararası alana, AB’ye ve her yere
entegre olmak zorunda olan bir ülke olmak zorundayız. Ekonominin de koşulları,
kuralları budur. Dünyadaki bütün özgürlükler anlamında da kurallar budur.
Maalesef nasıl bir acziyet var ki; ülkenin akıbeti düşünülmeden kendi
kusurlarını kapatmak için bireysel hareketle düşünülmeye başlanmış. Bunlar
ülkesini düşünenler adına çok üzücü bir durum. Hukuk çok önemli bu ülkede,
ancak son bir senede hukuk üzerindeki baskı neticesinde yaşananlar ve bugün
gelinen noktada "malum şüpheden makul şüphe"ye evrilme süreci
açıkçası çok endişe verici. İnşallah ülkemiz adına daha kötü sonuçlar doğurmaz.
Star’ın ‘İnlerine girildi’ manşeti…
Hakan Şükür, AKP’de milletvekilliği yaptığı süreçte
bile "havuz medyasında" bir tane dahi röportajının bulunmadığına
dikkat çekerek, 14 Aralık’ın ertesinde operasyonu “İnlerine girildi” başlığıyla
yorumlayan Star’ın manşeti için ‘"akın biz sözümüzü tuttuk" şovu
değerlendirmesi yapıyor. Şükür sözlerini şöyle sürdürüyor:
Star’ın
manşetiyle alakalı şunları söyleyebilirim; çok talihsiz ve çok üzücü. Son 1
yılda iki seçim yaşadı ülke bu süreçte. Yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı
seçimleri. Kürsülerden o sözün Erdoğan tarafından söylendiği düşünülürse ve bu
medya gruplarının kime ait olduğu göz önünde bulundurulursa, hani sanki “bakın
biz sözümüzü tuttuk” mesajında bir manşet. Başta medyadaki gazeteci
arkadaşlarına yapılan çok anlamsız ve çok üzücü bir hareket. Bugün size yarın
bana diye bir duygu vardır. Yapılan bir şeyi bu şekilde yorumlamak tamamen biat
etmişlik. O arkadaşlar yarın bu durumla karşılaştıklarında, bilhassa medya
konusunda söylüyorum bunu; hani siyasete yeni girmiş ve içine girdiği bu
süreçte çok şeyler öğrenen birisi olarak söylüyorum. Geçmişteki eksikleri biz
siyasette tamamladık. Yani burada Türkiye’yi tanıma fırsatı bulduk. Önceden bir
sporcuydum ben. Bütün medyadaki arkadaşlara destek vermek lazım. Bunu kim
olarak söylüyorum; belki inançlarımdan, belki başka nedenlerden dolayı sabah
gazete manşetlerine uyanmış ve DGM’ye gitmiş biri olarak söylüyorum. Ve
bunların karşısında kimseye kırgınlığım olmadı, hiç kimseye de bir şey demedim.
Üzüldüm, kırıldım; o günlerde de medya özgürdü, istediklerini söyleyebiliyordu.
Bugün kabul eder veya etmezsiniz, ama herkesin görüşüne saygı duymak zorundasınız.
Medyada bu anlamda bütün tepkilere bakıyorum bugün; basın özgürlüğü noktasında
dünyanın en önemli ve saygın kuruluşları bununla ilgili çok farklı şeyler
söylüyor. Bu tepkiler tabiki ekonomiye de zarar veriyor.
Ahmet Şık’ın tweeti ve Zaman’ın özrü
Ekrem Dumanlı’nın Ahmet Şık’a teşekkür ettiği sırada
yanında bulunan Hakan Şükür, Dumanlı çıktıktan sonra Şık’la buluşma
gerçekleşirse belki özür de dileyebileceğini dile getirdi.
Ben
Ahmet Şık’ın tweetine çok sevindim. Ben yanındaydım Ekrem Bey’in o sırada. Yani
şimdi olayları o anda tahayyül etme şansımız yoktu. Hani böyle bir ifadeyle
kendisine teşekkür etti ve ziyaret edeceğini açıkladı. Bu çok güzel bir şey.
Dindar bir muhafazakâr herşeyi bir dindardan öğrenirim dememeli. İnsani
değerler üzerinden herkesten, her düşünceden öğrenebileceğimiz bir şey
olduğunu belki de bu süreçte bize empati yapma şansını sağladığı için ben
şanslı görüyorum kendimi. Ben Ahmet Şık’ı hiç tanımıyordum, o kitabı (İmamın
Ordusu) da hiç okumadım. Ama benim şahsi fikrim bu; sanki bu günler için bu
gazeteciyi, bu arkadaşımızı, bu kitapla ilgili içeri girdiği söyleniyor. Hukuki
sürecin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Sanki bu günler için bilinçli bir
projeymiş gibi onun cezaevine girmesi. Çünkü bugün baktığınızda insanlar bunun üzerinde
tartışıyor. Keşke tanıyabilseydim, keşke okuyabilseydim. Kendimizi ifade
edebilseydik Ahmet Şık’a. Ama bugün demekki yeni bir başlangıç olması adına
böylesine güzel bir duruşu tebrik ediyorum. Birçok kişiye de ders vermiş oldu.
Zaman gazetesi Washington Temsilcisi Ali H. Aslan Şık’tan özür diledi. Ancak
Ekrem Dumanlı sadece "çıkarsam içeriden görüşeceğim" dedi. Belki özür
meselesi bu buluşmada gerçekleşebilir. Özrü şöyle değerlendirmek lazım; özür de
bir erdemdir.
Çok
iyi biliyoruz ki inançlarımız doğrultusunda muhafazakâr bir iktidarın sürecinde
yaşandı bunlar. Asıl üzücü tarafı bu. Yani siz kendiniz gibi düşündüğünüz bir
muhafazakâr kişinin zulüm veya tahakküm etmemesi gerektiğini düşünerek ülkenize
hizmet etmek adına bir yere giriyorsunuz, ama bugün yaşananlar sizin hayal
ettiklerinizin çok ötesinde bir hal alıyor. Ben partinin içindeyken de zaman
zaman bunu söylemeye çalıştım. Benim gibi birinin, tanınan bilinen birinin,
bugün “havuz” diye bilinen medyada o partinin içerisindeyken bir tane röportajın
çıkmamasının, bir tane kanalına çıkmamamın başka bir izahı olamaz diye
düşünüyorum. İşin özü itibariyle endişe verici bir süreç yaşasak da basın
özgürlüğü bağlamında empati kurabilme şansını yakaladığımız için kendimizi
şanslı hissetmeliyiz. Aynı şeyleri düşünmek zorunda değiliz, ama aynı ülkede
yaşıyoruz ve bu ülkenin değerlerine sıkı sıkıya sarılmak gerektiğini bir başka
vesileyle öğrenmiş bulunuyoruz.
‘Siyasete devam etme gibi bir niyetim yok’
Siyaset
24 saatte herşeyin değişebildiği bir mecra. Bize ne gösterecek bilemiyoruz. Ama
bugünkü düşüncem gelecekle alakalı siyasette devam etme gibi bir niyetim yok.
Partiler kuruluyor, hepsine de başarılar diliyorum. Tabiki demokrasi
mücadelesinde çok seslilik çok önemli. Medyanın da böyle bir görevi vardı geçmişten
bugüne. Ama bugün artık çok kadrolaşmış, tehdit gören, bunun dışında tamamen
bir tarafa ait olmaya başlamış bir medya anlayışının tezahürleri olunca bu
ortamda siyaset yapmanın bizlere neler getirip neler götüreceğini düşünmek
lazım.
‘2000 tane gazeteci işten çıkarılmış yeni öğreniyoruz,
medyadan uzak kalmışız biraz’
“Gazetelere ve televizyonlara kapalı önümüz,
çıkamıyoruz” diyen Şükür, sosyal medyayı aktif kullanmaya çalıştığını dile
getiriyor.
Medya
ile alakalı ben zaten kendi mesleğimle alakalı deneyimler yaşadım. Ama
inanılmaz bir birikime sahip oldum bu üç sene de. Herşeyi biliyor muydum,
hayır. "Keşke içine girmeseydim" diye hiç demedim, iyi ki girmişim,
çünkü ben şu anda bizim milletimizi anlıyorum. Halkımızı da o güzel insanları
da anlıyorum. Onlar bu ele geçirilen sistemde ne deniyorsa onu algılıyorlar.
Ama işin aslına bakma noktasında ellerinde böyle bir imkanları yok. İşte 2000
tane gazeteci işten çıkarılmış. Bunları yeni yeni öğreniyoruz, uzak kalmışız
biraz. Mesela çok güzel bir örnektir bu; bir arkadaşım sayın Başbakan Ahmet
Davutoğlu, “PKK ile paralel yapı bir arada” suçlaması yaptı ve
belgeyle konuşuyorum dedi. Daha sonra arkadaşım benimle beraberken bu suçlamayı
bana sorarak “Siz nasıl böyle bir şeyin içindesiniz” şeklinde eleştiride bulundu.
Tabi burada ertesi gün Davutoğlu’nun belge diye gazete röportajını
gösterdiğinden haberi yoktu arkadaşımın. Burada halkın durumunu anlatma adına
şunları söyleyebilirim; herkes kendine yakın gördüğü tek tip bir kaynaktan
haber aldığı için algı da ona göre şekilleniyor. Haliyle bugün basın
özgürlüğüne vurulan darbeye inanmak istemiyorlar beslendikleri kaynaklar
itibarıyla. Ben güçsüzüm, gazetem yok. Sosyal medyadan derdimizi anlatmak için
mücadele veriyoruz. Gazetelere kapalı, işte televizyonlara kapalı önümüz,
çıkamıyoruz. Bir yere yönlendirilmiş, herkes kendi kaynağından hareket ediyor.
Bence bu çok büyük bir bölünmedir. Başka kaynaklardan başkalarını da anlama
adına faydalanmak icap eder. Umarım gelecekte bu sorunlar aşılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder