
Mustafa Halif 07.10.2015 Cumhuriyet
İktidarın kamuoyu tarafından da tanınan önemli isimlerinden biri.
Ankara’da bir sabah kahvaltısında buluşuyorum. Güne; Özgür Gündem’de KCK
Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’ın “Halka bu düzeyde saldırırlarsa savaş
Kürdistan’la sınırlı kalmaz, Türkiye’ye yayılır” söyleşisini okuyarak
başlamıştım. Konuyu direkt oradan açıyorum.
“Çözüm sürecinde umut var
mı?..”
“İlk kez sürece umutsuz
bakıyorum” diye yanıt veriyor.
Yeni soru sormama fırsat bırakmadan
ekliyor: “Hani bir nehir geçme metaforu var ya...”
Sonra elini masanın en ucuna
kadar götürüyor.
“Bir kulaç kalmıştı nehri
geçmeye. Ama şimdi en geriye geldik. Ve nehir bizi önüne katıp sürüklemek
üzere...”
“Peki neden, sorumlusu kim
diyorum?”
Hiç beklemediğim bir yanıt
alıyorum:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan...”
O isimleri geç...
Burada tekrar altını kalın
bir çizgiyle çizeyim. Karşımdaki şahıs “muhalefetten” değil, iktidardan. Ve
süreci bozan kişi olarak Erdoğan’ı gösteriyor.
Ya sebep?
“Milliyetçi oylar, tek
başına iktidar isteği...”
Sonra her seçimde yaratılan
“düşmanlar” üzerinden çözümlemeler yapıyor: 2007’de Cumhuriyet Mitingleri,
Cumhurbaşkanlığı yolundaki engellerden başlıyor son seçimlerdeki “paralel”
kavgasına kadar tabanı bir arada tutan noktalara dikkat çekiyor.
Araya girmeye çalışıyorum
ama sözünü kesemiyorum.
Bir soluklanma anında
soruyorum: “Peki milliyetçi oylar diyerek barışı bozması sizin dediğiniz
nehirde onun da sürüklenmesi anlamına gelmiyor mu? Danışmanlarını dinlemiyor
mu? Sahi gerçekten Yiğit Bulut, damadı Berat Albayrak, Burhan Kuzu, onlara
danışıyor mu?..”
Gülüyor soruma. “O saydığın
isimleri geç” diyor, “kimseyi dinlemiyor, son süreçte hep haklı olduğunu
düşünüyor, zaten yakınındakiler de o kızacak diye bir şey söylemeye çekiniyor...”
Büyük kırılma
Ya Başbakan Ahmet Davutoğlu?
“O iyi bir insan ama partide
ağırlığı yok” diyor. Sonra da onunla ilgili ne olabilir, bunu yorumluyor:
“Elimizdeki anketler 1
Kasım’da da tek başına iktidarın zor olacağını gösteriyor. Önümüzdeki 25 günde
bir şey değişir mi; zor. Davutoğlu partiyi tek başına iktidar yapamazsa seçim
sonrası olağanüstü kongre beklemek lazım. Zaten şimdiden partide alçak sesle de
olsa rahatsızlıklarını dile getiren bir kesim var. Bu sesler tek başına iktidar
çıkmazsa yükselecektir.”
“Davutoğlu olmazsa yeni
lider adayı Binali Yıldırım mıdır?..”
“O kavrayıcı olamaz. Zor
görüyorum.”
Konuyu 1 Kasım’daki “olası
koalisyon” hesaplarına getiriyorum.
“Cumhurbaşkanı MHP ile
yapılsın istedi, ister. Ama partide CHP’yi isteyen çok geniş bir kesim de var.
Sana bir şey anlatayım. Partide CHP ile olmasın diye en çok kim uğraştı biliyor
musun? CHP ile istikşafi görüşmelerin başındakibaşındaki isim, Ömer Çelik. Bu
partiyle ontolojik farklarımız var diye hem karşı çıktı hem görüşme yürüttü.”
Yeniden başladığımız noktaya
“barış” arayışlarına döndürüyorum konuşmayı.
“İlk kez bu kadar
endişeliyim dediniz ya, biraz daha açar mısınız?”
“Bakın HDP’de çok üst düzey
bir isim bana bölgede birlikte yaşama arzusunun her geçen gün azaldığını
söyledi. Hacı Birlik’in zırhlı aracın arkasında sürüklenme görüntüleri büyük
kırılma yarattı. Aslında İçişleri Bakanı’nı, en azından Şırnak Valisi’ni
görevden almak lazımdı. Yapamadık.
Size bir şey söyleyeyim.
Güvenlik bürokrasisi asker ve istihbarat siyasetçilerden daha makul. Onlar daha
hassas. Çünkü alandalar. Kimi parti içi tartışmalarda da gündeme geldi. Doğan
Güreş-İlker Başbuğ kötü asker miydi? Niye bitiremediler? Öcalan da
istihbaratçılarla yaptığı konuşmalarda söylüyor: Örgütü zor bitirirsiniz ama
diyelim bitirdiniz, bizim yerimize gelenlerle hiçbir uzlaşma şansınız olmaz.”
Arabulucu
Hazır konu Öcalan’dan
açılmışken görüşmelerin sürüp sürmediğini soruyorum.
“Kamu Güvenliği Müsteşarı
Muhammed Dervişoğlu sürdürüyor görüşmeyi. MİT’te Emre Taner ile bu işi en iyi
götüren isimlerden biriydi. Konuyu iyi biliyor ama şu anda kamuoyuna söylenecek
bir şey yok. Ama size şunu söyleyeyim. ABD’nin Kandil ile ‘arabulucu isteği doğrultusunda’
bir teması var. İran’ın ise daha Türkiye karşıtı amaçlarla PKK ile bir teması
olduğunu biliyoruz.”
Kararlı gözüküyor
Ya Hakan Fidan, onun
pozisyonu ne? Başbakan Davutoğlu New York’a giderken onu da yanında götürmüş
hatta Instagram hesabından Merkel ile görüşürken onun da olduğu bir kareyi
tercih etmişti:
“1 Kasım sonrası Hakan Fidan
MİT’ten ayrılacak. Bu konuda çok istekli ve kararlı gözüküyor. Kendisi BM’ye ya
da örneğin Washington, kritik bir başkente büyükelçi atanabilir. Cumhurbaşkanı
Erdoğan ikna edildi mi bilmiyorum. Ama Fidan için bir çalışma yapıldığını
biliyorum.”
Öcalan yeniden...
İktidarın kritik ismi
bunları anlatırken BM’deki büyükelçi Yaşar Halit Çevik’in 3 yıldır (23 Ekim
2012) bu görevde olduğunu öğreniyorum. Değişiklik için makul bir süre. Ancak
Fidan’ın Washington Büyükelçiliği görevinin pek mümkün olmadığını da
düşünüyorum. ABD yönetiminin başta Suriye politikasındaki rolü nedeniyle Fidan
rahatsızlığını Türkiye hükümetine ilettiği de biliniyor. Bu konudaki en
nitelikli analizler Tolga Tanış’ın POTUS kitabında yer almıştı. Tanış; ABD
Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında istihbarat
topladığını, Fidan hakkındaki “İran muhbiri” iddialarının ABD kaynaklı olduğunu
yazmıştı.
Yine de “sağlam kaynağın
verdiği” 1 Kasım sonrası “Fidan MİT’te olmayacak” bilgisi çok önemli. Masadan
kalkarken özellikle Kürtlerle gelinen noktada çıkış ne olabilir diye soruyorum.
İkili yapıtıyla vedalaşıyoruz: “Türkiyelilik projesini savunan Öcalan yeniden
devreye sokulabilir. Bir de Erdoğan pragmatisttir. 1 Kasım sonucuna göre
pozisyon değiştirebilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder