AK Parti kendi ayağına çelme mi takıyor?
Ali
Bayramoğlu 29/05/2014
Yeni
Şafak
Temsili
demokrasi, seçimle iş başına gelmek ve bundan dolayı sorumluluk
taşımak, yani hesap verme mekanizmalarına tabi olmak...
Tüm
bunlar demokratik düzenin olmazsa olmazlarıdır.
Diğer
ifadeyle 'gerekli koşulları'dır.
Ancak
'yeterli koşulları' değil.
Zira
demokrasiler millet iradesine paralel olarak, gücün yine millet
adına tek elde toplanmasını engelleyen mekanizmalara sahiptir.
Kuvvetleri birbirinden ayrı tanımlar, aralarına mesafeler,
dengeler koyarlar, her birini ayrı ayrı denetim cihazlarına tabi
tutarlar.
Bu
durum, sadece anayasal kurumlar ve tanımlar açısından değil,
aynı zamanda sistemin fiili işleyişi, siyasi gücün 'etik ve
demokratik sınırları' açısından karşımıza çıkar.
Nasıl?
Çağdaş
ve katılımcı demokrasinin kurucu asgari koşullarından en
önemlisi 'ayrışma fikri'dir. Bu fikir demokratik düzende,
aralarındaki doğal etkileşim ve ilişkiyi varsayarak, toplumsal,
kültürel ve ekonomik alanların siyaset, özellikle siyasi iktidar
karşısında özerk olması üzerine oturur.
Kurumsal
dengelerin, uygulamaların, zihniyet kalıplarının ve etik
kuralların ayrışma fikrine dayanması, ayrışmayı koruma altına
alması, hatta ilke kılması çoğulculuk ve katılımcılığın
temel esaslarındandır.
Demokrasiler
ayrışma fikrini bunun için esas alırlar.
Ayrışma
fikri hiçbir şekilde milli iradeyle çelişmez, tersine 'güç
yoğunlaşmasını' engelleyerek, toplumsal katmanları karar
süreçlerine dahil ederek, onu tamamlar ve pekiştirir.
Bu
mantık, siyasi iktidara kuralları koyma gücünü, regülasyon
ilkelerini belirleme imkanları, özerk çalışacak dokuları
şekillendirme imkanını verir.
Buna
karşılık kimi alan ve durumlarda bu kuralların uygulanmasında
siyasi iktidarı kenarda tutar. Bu yolla popülist ve faydacı siyasi
hamlelerle tabi dengelerin bozulmaması hedeflenir.
Kuvvetler
ayrılığı, basın özgürlüğü, yerel kararlarda katılımcı
özerklik gibi somut örnekler malum.
Ama
fazlası var...
Pek
çok ülkede Merkez Bankası böyle bir özerk yapıyı ve özerk
durumu ifade eder. RTÜK, TİB, BBDK gibi bağımsız idari yapılar
ile siyasi irade arasında mesafe olmasının temel nedeni, radyo
televizyonun, iletişimin, para emisyonunun rekabetçi ve adil
regülasyonu, kamu yararı, siyasi gücün olumsuz etkileri
gerekçelerdir. Mesafenin karşılığı özerkliktir.
Özerklik
eksikliği oldum olası Türkiye'nin en önde gelen sorunlarından
birisidir.
Özerklilik
fikrine ve işleyişine karşıtlık kah milli güvenlik adı altında
vesayet aktörleri, kah 'partizanlık' adı altında siyasi aktörler
hakim olmuşlardır.
Bu
durum siyasi hareketleriyle, hatta devlet zihniyetiyle toplulukçuluğa
dayanan sosyal dokumuz tarafından beslenmektedir.
Elbet
kimi kırılmalar yaşadık.
İşin
özellikle siyasetle, popülist siyasi uygulamaların tahribatıyla
ilgili kısmı 1999 ve 2001'deki ağır ekonomik iflas halinden
sonra, 'yeni ekonomi yönetimi ilkeleri' ve 'bağımsız idari
kurullarla' denetim altına alındı.
AK
Parti de ekonomik açıdan özellikle Merkez Bankası politikaları
açısından bu kurallara uydu.
Ama
hepsi o.
Diğer
bağımsız idari yapılar son 10 yılda adım adım siyasi iktidar
karşısında özerkliklerini kaybetmişler, siyasi iktidar bu
kurullar üzerinden tüm alanlara müdahale etmiş, kaynak
transferlerini yönetmiş, liyakat mekanizması yerini sadakat
ilişkilerine bırakmış ve sistemin kurumsallaşma düzeyi aşağıya
seyretmeye başlamıştır.
Siyasetin
tahakkümü ve iktidarın kişileşmesi biraz da bu gelişmenin
marifetidir.
Bugün
Türkiye'de yapılan otoriterlik tartışmalarının en ele gelir
noktası da burasıdır.
Siyasi
iktidar, özellikle başbakan bu konudaki tüm uyarılara ve
eleştirilere rağmen bildiği yolda ilerliyor.
Son
olarak Merkez Bankası'ya ilgili özerklik, bağımsızlık
eleştirileri, hesap verenin kendileri olduğu hatırlatması bu
açıdan siyasetin tahakküm iddiası yeni bir veçhe kazandı.
Tek
cümleyle: Yapılan yanlıştır.
Aynı
son dönemlerde toplumsal özerkliğin ve farklı talep eğilimlerini
asayiş nesnesi görmesinde olduğu gibi...
Türkiye'ye
ekonomik ve sosyal eşitlenme çabasında, siyasi ve ekonomik
istikrar konusunda, yaşam kalitesinin yükselmesinde, sivilleşme
sürecinde demokratik açıdan çıta atlatan bir iktidarın,
'yönetim anlayışı konusunda' ülkeyi küme düşer noktaya
getirmesi anlaşılır gibi değildir.
Ak
Parti neden kendi ayağına çelme takıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder