Başbakan Erdoğan'ın yeni anayasa çalışmalarını teslim ettiği üç kurmaydan biri olan Prof. Mustafa Şentop, AK Parti'nin Meclis'e sunduğu yüksek yargı reformunu Yeni Şafak'a anlattı. Şentop, yargının millet adına egemenlik kullandığına dikkat çekerek, 'Devlet kurumlarını kutsayan yaklaşımların izlerini anayasadan silmek, yüksek yargıyı gökten yere indirmek istiyoruz' dedi.
Murat Akso / Prof. Mustafa Şentop Yeni Şafak
Murat Akso / Prof. Mustafa Şentop Yeni Şafak
Başbakan Erdoğan yeni anayasa konusunda Mart sonundan sonra yeni
süreç işareti verdiği günlerde AK Parti komisyonuna yargıyı kökten değiştirecek
öneriler sundu. Mevcut HSYK'nın adının değişmesi, üç daireye ayrılması, AYM'nin
yapısını değiştiren, üst yargıyı tek çatı altında toplamayı hedefleyen öneriler
çok tartışılacak görünüyor. Bütün bu önerileri partinin komisyon üyesi ve
sürecin mutfağındaki isme Prof. Dr. Mustafa Şentop'a sorduk.
Herkes anayasa konusunda Mart sonuna kilitlenmişken siz yargı
alanında komisyona önemli değişiklikler önerdiniz. Tepkiler nasıl?
Türkiye 'yeni anayasa' yapıyor; bir anayasa değişikliği değil.
Yeni anayasa yapılırken onyıllardır konuşulan tartışılan konuların ele alınması
tabiidir. Yargı ile alakalı teklifimizin biraz abartılı itirazlarla
değerlendirilmesi, eleştirilmesi üzerine bunları söylüyorum. Yeni anayasa
meselesine, hala 82 Anayasası'nın temel perspektiflerinin dışına çıkamadan
bakanlar çok. Bunu aşamazsak yeni anayasa yapamayız. Teklifimizin dikkatle
incelenmesi, tartışmaların önyargılarla değil, konunun olumlu olumsuz
taraflarını ele alarak sürdürülmesi gerekirdi. Tekliflerimizi değerlendiren,
itiraz eden bir çok kimsenin, yargı ile ilgili önerimizi tam anlamadığını;
yargı ile ilgili önerilerimizi kısmen anlayan başkanlıkla alakalı önerimizi
anlamadığını, ikisini birden değerlendirirken sıkıntı yaşadığını görüyoruz.
Mesela, deniyor ki, 'Başkana Meclis'i fesih yetkisi veriliyor'…
Veriliyor mu?
Yanlış. İçinde bu da var, ama çok farklı bir mekanizma öneriyoruz.
Başkan Meclis'i feshedebilir, ama bunu yaparsa kendi görevi de sona erer ve
birlikte seçime gidilir. Yani Başkan, kendi görevini sona erdirmeyi göze
alabiliyorsa Meclis'i feshedebilir. Üstelik Meclis de Başkan'ı azledebiliyor
bizim önerimizde. Orada da Meclis kendi seçimlerini yenilemek zorunda… Bu
sistemle, 'Başkan Meclisi feshedebiliyor', demek aynı şey değil. Ya önerimiz
okunmamış, ya da anlaşılmamış. Yine mesela, 'ülkeyi Başkanlık kararnameleriyle
yönetme' yolu açılıyor, diye bir iddia var…
BİZ 'YENİ'Yİ İSTİYORUZ
Yanlış mı?
Yanlış. Başkanlık kararnameleri kanunlara aykırı olamaz, bizim
sistemimizde. Yani Başkanlık kararnamesi sorunluysa, Meclis bir kanun
çıkartarak kararnameyi geçersiz kılabilir. Bu kadar basit. Üstelik, Başkanlık
kararnameleri Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tabi. Çok açık bir şekilde,
Anayasa Mahkemesi'nin görevleri arasında, Başkanlık kararnamelerini denetlemeyi
saymışız. Şimdi birisi kalkıp da, 'Anayasa Mahkemesi Başkanlık kararnamelerini
denetleyemeyecek' derse, ben ne diyeyim? Biraz tutarlı olmak lazım. Yıllardır
reformdan bahsedenler, siyasi sistemin toptan değiştirilmesini isteyenler köklü
reform önerilerimizden rahatsız oluyor; müesses nizamın kalıplarını
kıramıyorlar, kurulu düzenin duvarlarını aşamıyorlar. Tezlerimizi doğru
anlayarak yapılan eleştirilerin başımızın üstünde yeri var.
BAŞKANLIK İÇİN ÖNERMİYORUZ
Yargıyı Başkanlık sistemine uygun hale getirmeyi mi hedefliyor
sunuz?
Yargı ile ilgili teklifimiz, açık söylemek gerekirse, Başkanlık
sistemiyle zorunlu bir bağlantıya sahip değil. Yani Başkanlık sistemini
istediğimiz için böyle bir yargı düzeni önerdik, demiyoruz. Parlamenter sistem
de olsa yargı konusunda aynı önerimiz geçerli olurdu. Başkan kelimesi geçiyor
birçok yerde. Ama Başkan kelimesini çıkartın, yerine Cumhurbaşkanı ifadesini
koyun, teklifimiz aynen geçerli olur. Belki bir kaç küçük değişiklik gerekir, o
kadar.
Şimdi adım adım gidelim ne öneriyorsunuz ve neden?
Teklifimizde üç önemli başlık mevcut. Birincisi, Hakimler ve
Savcılar Kurulu, ikincisi Anayasa Mahkemesi ve üçüncüsü Temyiz Mahkemesi.
YARGIYI GÖKTEN YERE İNDİRİYORUZ
İlkinden HSYK'dan başlayalım…
Bugünkü mevcut Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun adındaki
'Yüksek' kelimesini çıkarttık. Bizim metnimizde 'yüksek' ve 'yüce' gibi
kudsiyet çağrıştıran ifadeler yok. Devleti, devlet kurumlarını kutsayan
yaklaşımların izlerini anayasada barındırmak istemiyoruz. Bir zamanların meşhur
tabirleriyle, 'anayasayı, yargıyı ve devleti gökten yeryüzüne indirmek
istiyoruz'. Bunlar insan eseri, beşeri yapılar… Bizim teklifimizde kurulun adı
Hakimler ve Savcılar Kurulu.
Sayı ve işleyiş nasıl olacak?
Kurul, sayı olarak şimdikinden farklı değil; 22 üyeden oluşuyor.
Bunlardan biri Adalet Bakanı, diğeri müsteşarı. Geriye kalan 20 üyenin 7'sini
TBMM, 7'sini Başkan, 6'sını ise hakim ve savcılar kendi aralarında yapacakları
seçimle belirliyorlar. Başkan'ın seçeceği 7 üyenin 7'si de hakim ve savcılar
arasından seçilerek belirleniyor. TBMM'nin seçecekleri ise öğretim üyeleri ve
avukatlar arasından. Bu tabloya göre, Adalet Bakanlığı müsteşarı da hakim
olacağı için, HSK'nın 22 üyesinden 14'ü yargı kökenli oluyor. Yani çoğunluk
yargı mesleğinden teşekkül ediyor. TBMM'nin seçecekleri, birinci turda üçte iki
oranında oyla, olmazsa ikinci turda üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
belirleniyor. Burada çoğulculuk var mı? Elbette var.
MİLLET TEMSİLİ YOK
Şimdiki HSYK'nın nesinden rahatsızsınız?
Biz HSK'nın demokratik meşruiyete sahip olmasını istiyoruz.
Şimdiki HSYK üyelerini hakim ve savcılar kendi aralarından seçiyor. Yaklaşık
12.000 hakim ve savcımız var. Onların seçtikleri, onları temsil ediyor, amenna.
Ama milletin temsili nerde? Mevcut anayasanın 9. maddesinde, yargı millet adına
karar verir, diyor. Mahkeme kararlarında da bunu görüyoruz: 'Türk Milleti
Adına…' Peki millet adına ne münasebetle karar veriyorsunuz?
Açar mısınız?
Millet size yetki mi vermiş? Sizi kendi adına hareket etmek üzere
mi seçmiş? Millet adına nasıl karar veriyor? 12.000 değerli hakim ve savcımızı
temsil ediyor HSYK, doğru. Ama milleti nasıl temsil ediyor olabilir? Bunu
hukuken muteber bir şekilde izah etmek lazım. Yargı camiasını bir meslek
kuruluşu olarak göremeyiz. Yaptıkları iş egemenlik yetkisi kullanmak. Millet
adına egemenlik yetkisi kullanmak, ancak milletten vekalet almakla mümkündür.
Üç deireye bölüyorsunuz. Neden?
HSK, üç daire halinde çalışacak. Bugünkünden farklı olarak, bu
daireler, Hakimler Dairesi, Savcılar Dairesi ve Disiplin Dairesi şeklinde
ayrılıyor. Hakimleri ve savcıları mesleki farklılıkları dikkate alınarak
ayırıyoruz. Böylece tersinden, hakimlerin güvencelerini arttırmış oluyoruz.
Teftiş konusu da çok önemli. Bugün Teftiş Kurulu HSYK'ya bağlı
olduğu için, düzgün çalışamıyor. Zira müfettişlerin bütün özlük işlemleri
Kurul'un elinde. Teftiş yapmaktan kaçınıyor müfettişler. Kurul üyelerinin iki
dudağı arasında mesleki kariyerleri. Bizim teklifimizde, Teftiş Kurulu doğrudan
HSK Başkanına bağlı. Atamaları HSK Başkanı re'sen yapacak. Böylece bir iddia
makamı olan Teftiş Kurulu ile karar makamı olan Disiplin Dairesi ayrılmış
oluyor. Bugün HSYK hem iddia makamı hem karar makamı.
AYM İKTİDARIN DIŞINA ÇIKMALI
Gelelim AYM'ye?
Anayasa Mahkemesi üye sayısı aynı; 17. Bunların 9'unu TBMM, 8'ini
Başkan belirliyor. AYM bizim teklifimize göre, anayasa değişikliklerini
denetleyemeyecek. Şekil bakımından da denetleyemeyecek. Zira anayasa
değişikliği bir 'kurucu iktidar' fonksiyonudur; AYM'nin buna müdahil olmaması
gerekir. İkinci önemli nokta da şudur: Anayasa Mahkemesi, anayasaya uygunluk
denetimi yapıyor. Yani anayasa burada bir kriter. Anayasa değiştiği zaman, neyi
neye göre denetleyecek? Kriterin kendisi değiştirilmiş… İşte bu noktada
keyfilik başlıyor. Kriteri kendisi koymaya çalışıyor. 1982 Anayasası çok somut
sınırlama getirmiş; yine olmamış.
Yani AYM kendisini Meclis yerine mi koyuyor?
Mahkeme 2008'de anayasa değişikliğini denetledi ve iptal etti.
Anayasanın açık hükümlerine rağmen, çok zayıf bir yorumla bunu yaptı. Bu tarihi
gelişim süreci açıkça gösteriyor ki, AYM anayasa değişikliklerini şekil
açısından da olsa denetlememelidir. Yine bizim teklifimizde, AYM 'yürürlüğün
durdurulması' kararı veremeyecek. Zaten mevcut anayasada da böyle bir yetki
verilmemiş; AYM kendi kendine bu yetkiyi almış. Böyle bir yetki, anayasa
denetiminin temel ilkelerine aykırı. Anaayasada açıkça diyoruz, iptal kararları
geriye yürümez… Mahkeme, yürürlüğün durdurulması kararı vererek, aylar sonraki
iptal kararını öne alıyor, bir nevi geriye yürütüyor. Bu yanlış bir iştir.
İptal edecekse, hemen iptal etsin...
Anayasa için her seçenek masada
Mart sonu komisyondan metin çıkmazsa BDP'yle Başkanlık sistemi
temelinde bir anayasayı referanduma sunabileceğiniz konuşuluyor. Ne dersiniz?
Mart'ta sonuç çıkmazsa başka arayışlarımız elbette olur. Uzlaşma
Komisyonu'nu tıkayan, süreci yavaşlatmaya çalışan parti veya partiler ayrılır,
kalanlarla yola devam ederiz. İki partiyle veya bir partiyle ortak hareket
etmemiz mümkünse, değerlendiririz. Bizim AK Parti olarak temel ilkelerimiz,
yaklaşımlarımız var. Bunlardan vazgeçmeden, taviz vermeden anlaşabiliyorsak
anlaşırız. Bütün bu çabalarımız sonuçsuz kalırsa, kendi hazırladığımız teklifi
Meclis'e sunarız; destek bekleriz. AK Parti yeni anayasa için elinden gelen
bütün çabayı sonuna kadar gösterecek. Bundan kimsenin en ufak bir şüphesi
olmasın. Gelinen noktada takvimde bir güncelleme yapmak suretiyle Mart sonuna
kadar metni bitirmeyi hedefliyoruz.
Neden Mart sonu?
Çünkü Uzlaşma Komisyonu Yeni Anayasa konusunda nihâî merci değil
ve Mart sonuna yetişecek metin, önce partiler tarafından ele alınacak ve daha
sonra da Genel Kurul'a gelecek. Süreç pürüzsüz işler ve mutabakat sağlanırsa
da, parlamentoda kabul edilecek veyâ referanduma gidecek. Bu sürecin de, 2013
Ekim'ine yetişmesi gerekiyor. Zirâ 2014 yılında önce yerel seçim, ardından da
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Seçim atmosferine girildiğinde de, Yeni
Anayasa için gereken ortamı bulmak imkansızlaşacak. Bu sebeple, Türkiye'nin
Yeni Anayasa'ya kavuşmasını isteyen her parti, çalışmanın Mart sonuna yetişmesi
için iyi niyetli bir biçimde çalışmaların sonuçlanmasına katkı sağlamalı.
Süre kısıtlaması eleştiriyor…
Evet, eleştiriyorlar. Lâkin bu eleştirilerin sürecin dayattığı
gerçeklerle bağdaşmayan bir tarafı var. Bu parlamentoda temsil hakkı kazanan
her parti, 2011 seçimleri öncesinde halka Yeni Anayasa vaadinde bulundu. Eğer
niyet bu vaadin gerçekleşmesi ve Türkiye'nin kendine yakışır bir anayasaya
kavuşması ise, Mart sonuna kadar bu metni yetiştirmemiz gerekiyor.
Mart sonuna yetişir mi metin?
Her zaman söylediğim ifadeyi tekrar edeyim: Eğer muhalefet
partileri, Yeni Anayasa'yı bir kısır çekişmeye kurban etmeyip ciddiyetle ve iyi
niyetle ele alırlarsa, Mart sonuna yetişmesi mümkündür. CHP, MHP ve BDP Yeni
Anayasa'nın çıkması için destek verirlerse, bunu başarabiliriz. Ama onlar
destek değil, köstek olurlarsa, bu Komisyondan netice çıkmaz. Eğer böyle bir
durum ortaya çıkarsa, biz de kendi taslağımızı sunarız Meclis'in ve milletin
önüne.
Temyizi tek çatıda topluyoruz
Yeni bir kurum daha geliyor Temyiz Mahkemesi…
Teklifimizin en çok konuşulan kısmı bu. Türkiye yargı kollarının
çok ayrıştığı bir ülke. Yargıtay var, Danıştay var, Askeri Yargıtay var, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi var, Uyuşmazlık Mahkemesi var. Bu kadar farklı yüksek
mahkemesi olan bir başka ülke yok.
Yargıtay ve Danıştay kaldırılyor mu?
Bu iki mahkeme kaldırılmıyor, birleştiriliyor. Bu konu da eski bir
konu, bir çok tartışma yapılmış üzerinde. Her iki mahkeme üyelerinin
çalışmaları, raporları var. Elbette karşı çıkanlar da var. Bazı gazeteler karşı
çıkanları topluyor, onlardan görüş alıyor. Ama herkes karşı çıkmıyor.
Yargıtay'la Danıştay'ın birleştirilmesi iki bakımdan önemli.
Birincisi, Yargıtay da Danıştay da aynı kanunları uyguluyor; ama yorum
konusunda zaman zaman farklar ortaya çıkıyor. İki ayrı mahkeme olduğu için bu
yorum farkları birleştirilemiyor. Yargıtay'da iki farklı daire arasında görüş
farklılığı ortaya çıkarsa, bunu Yargıtay çatısı altında birleştirmek mümkün.
Yargıtay'ın tek bir içtihadı oluyor böylece. Danıştay için de geçerli bu. Farklı
daireler arasındaki görüş farklılıkları birleştirilir, Danıştay içtihadı olur.
Ama Yargıtay'la Danıştay arasında görüş farklılığı ortaya çıkarsa bunu
birleştirmenin yolu yok. Biz iki mahkemeyi tek çatı altında toplayarak, hukuk
kurallarının uygulanmasında bir istikrar ve birlik sağlamış olacağız.
TM İÇTİHAD ÜRETECEK
Peki alt daireler olacak mı?
Temyiz Mahkemesi çatısı altında, adli daireler gibi, idari
daireler de bulunacak. Yani, idari yargıyı kaldırmış olmuyoruz. İdare
Mahkemeleri devam edecek. Ama bu mahkemelerin temyiz mercii, Temyiz Mahkemesi
olacak. Temyiz Mahkemesi'ndeki idari daireler olacak. İkinci önemli husus ise
şudur: Artık iki dereceli yargılama sistemi bir insan hakkı olarak kabul
ediliyor. Biz de istinaf mahkemelerini kurmuştuk (Bölge Adliye Mahkemeleri).
Henüz faaliyete geçmedi bunlar. Bu yeni sistemde, Temyiz Mahkemesi'nin yükü
hafifleyecek ve asli görevi olan içtihad üretme işine dönecek.
Bunun üyeleri nasıl seçilecek?
Temyiz Mahkemesi üyelerinin dörtte birini Başkan'ın seçmesini
benimsedik. Bugün mevcut anayasaya göre, Danıştay üyelerinin dörtte birini
zaten Cumhurbaşkanı atıyor. Biz Yargıtay'la Danıştay'ı birleştirdiğimiz için
teklifimizde garip bir taraf yok. Bu kısmı, bir çok köşe yazarı anlayamamış.
Danıştay da Temyiz Mahkemesi'nin içinde olacağı için, Başkan'ın üye ataması
gayet tabii. Ayrıca bu üyelerin öğretim üyesi ve avukatlar arasından olmasını
önerdik. Bugün bürokratlar arasından bile oluyor.
Siyasetten korkmayalım
Başkanlık sistemi neden bu kadar tepki çekiyor?
Mevcut anayasada Hükümet ve Cumhurbaşkanı'na verilen yetkileri
normal karşılayanlar, aynı yetkiler Başkan'a verilince itiraz ediyor. Üstelik
Başkan doğrudan millet tarafından seçilecek. Temsili yönü çok daha güçlü. Şu
yaklaşım var. Başkan siyasi bir kişilik, cumhurbaşkanı tarafsız…
Değil mi?
Mevcut anayasaya bakarsak cumhurbaşkanı tarafsız… Doğru. Peki
soralım, Evren, Özal, Demirel, Sezer tarafsız mıydı? Kağıt üzerinde yazan
tarafsızlık yeterli oluyor mu? Yine HSYK üyelerini resmen siyasi sıfatı olmayan
hakimler ve savcılar seçiyor da tarafsız mı oluyor HSYK? Bence siyasetin en
kötüsü ve tehlikelisi, adına siyaset demeden yapılan siyasettir. Gizli, örtülü,
'biz siyasetçi' değiliz diyerek, 'biz tarafsızız' diyerek yapılan siyaset…
Siyasetten korkmamak lazım. Hakimlere, savcılara, mahkemelere güvendiğimiz
kadar Meclis'e, milletin seçtiği Başkana da güvenmek zorundayız. Meclis'i de,
Başkanı da millet seçiyor. Neysek, oyuz; millet neyse, Meclis de odur, Başkan
da odur. Ama, hakimler de odur, savcılar da odur, mahkemeler de odur.
Memleketimizin tarafsız insanları Mars'tan gelmiyor, bu milletin içinden
çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder