Cüneyt Özdemir Radikal
Hükümet işte bu problemi kesip atmaya karar verdiği için yargıya yönelik böylesine yapısal bir müdahalede bulunuyor.
Hatırlarsanız daha birkaç gün önce bu sütunlarda “Başbakan’ın birkaç defa ısrarına, bu ısrarın hayata geçmesi için hükümetin yeni yasaları Meclis’ten çıkartıp yürürlüğe sokmasına, hatta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bastırmasına rağmen yargının kendi bildiğinden vazgeçmemesi iyi mi kötü mü karar veremiyorum” demiştim. Ben henüz bir karar veremesem de hükümet kararını çoktan vermiş. Söz geçiremediği yargıyı baştan aşağı değiştiriyor.
Hükümetin planladığı son yargı düzenlemesini bilmem gördünüz mü?
Bunu sıradan bir yargı düzenlemesinin ötesine taşıyan çok emare var.
Elbette alt düzeyde tartışılacak çok konu vardır. Önümüzdeki günler zaten bu alt düzey tartışmalar ile geçecek. Hukukçuların bir kısmı buna karşı çıkacak, hükümeti destekleyen hukukçular onlara cevap verecek. Pek çok konuda bildiğimiz kördövüşü uzun bir süre gündemimizi ve ekranları meşgul edecek.
İsterseniz bu tür tartışmaların içinde kaybolmadan önce bu yargı değişikliğinin iki önemli bacağını konuşarak işe başlayalım. Hükümetin planladığı son yargı düzenlemesini bilmem gördünüz mü?
Bunu sıradan bir yargı düzenlemesinin ötesine taşıyan çok emare var.
Elbette alt düzeyde tartışılacak çok konu vardır. Önümüzdeki günler zaten bu alt düzey tartışmalar ile geçecek. Hukukçuların bir kısmı buna karşı çıkacak, hükümeti destekleyen hukukçular onlara cevap verecek. Pek çok konuda bildiğimiz kördövüşü uzun bir süre gündemimizi ve ekranları meşgul edecek.
İlki düne dair. Hükümetin böylesine kökten bir değişikliğe ihtiyaç duymasının gerekçelerini iyi okumamız gerekiyor. Bunun en önemli gerekçesi, yargı ile hükümetin ‘Yeni Türkiye’ algısı arasındaki büyük çelişki. Neredeyse 180 derece bir anlayış farklılığı var. Üstelik bu farklılık yasal düzenlemelerle de giderilemeyecek kadar büyük. Bunun kökünü Balyoz gibi toplu subay tutuklamalarının yapıldığı davalarda çok net görebiliriz. İsterseniz bir örnek ile somutlaştıralım. Türkiye’nin Başbakanı, Türkiye’nin eski Genelkurmay Başkanı’nın tutuklu yargılanmasından rahatsız. Bunu kamuoyunda dile getiriyor, bununla da kalmıyor, Meclis’ten 3. yargı paketi adında bir karar çıkartıyor ancak yargı için sonuç ‘tınnnnn’...
Yargının ısrarı
Dediğim dedik bir güç ne Başbakan’ın yakınmalarına bakıyor ne de yeni yasal düzenlemeleri üzerine alınıyor. Aslında kuvvetler ayrılığı noktasından baktığınızda ortada bir durum yok. Tam tersi olması gereken tam da bu... Ancak o zaman da karşımıza dün ameliyat masasında affedilen Ergün Saygun’un kızının feryatları çıkıyor. 45 yıl boyunca bu ülkeye hizmet etmiş bir subayın bu ülkenin askerine silah doğrultmuş bir terörist kadar bile değeri olmadığı bir yargı düzeniyle karşı karşıyayız. Yanlış anlaşılmasın, devlete 45 yıl hizmet eden Genelkurmay’ın ikinci ismi de suç işleyebilir ancak hiçbir suçlu sağlık sorunları nedeniyle kamuoyunun önünde böylesine açık seçik bir şekilde süründürülemez. Genelkurmay Başkanı’nın terörist iddiasıyla tutuklandığını kanunlarla açıklayabilirsiniz ancak İlker Başbuğ’un durumunu vicdanlara kabul ettiremiyorsanız ortada ciddi bir problem var demektir.
Hükümet işte bu problemi kesip atmaya karar verdiği için yargıya yönelik böylesine yapısal bir müdahalede bulunuyor.
Bu işin düne ait kısmı, bir de bu düzenlemelerin geleceğe yönelik önemli bir nedeni var. Daha önceki tecrübeler gösterdi ki bu yargı düzeninde bir yandan Kürt açılımı yapıp diğer yandan hiçbir şey olmadan yolunuza devam edemezsiniz. Eğer böyle yapmaya kalkarsanız bu görüşmelere katılan herkes bir zincir ile yargının önünde sıraya dizilir. Nitekim bunun hamleleri daha önce Oslo görüşmelerine katılan MİT görevlileri örneğinde görülmüştü. Başbakan’ın tabiriyle ‘sıranın kendisine geleceği aşikârdı’.
Olumlu bir şey mi?
Bu yasal düzenlemeler geleceğe yönelik İmralı sürecinden doğacak aksaklıkları da ortadan kaldırmaya yönelik.
Yazının buraya kadar olan kısmını okuduğunuzda bu yargı değişikliklerinin ne kadar da olumlu olduğu yönünde bir havaya kapılmış olabilirsiniz.
Ancak durun bir dakika!
Yapılması planlanan yargı değişikliklerinin temeline biraz uzaktan baktığınız zaman görülen en somut ‘şey’ hükümetin yargıyı özerkleştirmesi değil kendi kontrolü altına alması olarak gözüküyor. Tasarıda yargıyı kontrol edecek ‘o üyeyi bu atayacak’, ‘bu üyeyi şu atayacak’ kurnazlıkları yapılsa da özünde yargının kontrolünün hükümetin eline geçeceği ortaya çıkıyor. Yargının dümenine hükümet oturmak istiyor. Bu değişikliklerden sonra bütün hâkimler ve savcıların kaderi hükümetin iki dudağı arasından çıkacak kararlara bağlı olacak. Böyle bir ortamda uzun vadede nasıl bir sonuç doğabileceğinin örneğini yakın tarihimizde Adnan Menderes’in benzer girişimlerinde bulabiliriz.
Son olarak bu yargı değişikliği özünde hükümet ile kendi yaratmasa da zamanında desteklediği, ortak hareket ettiği bürokrasinin içindeki ‘malum güç’ arasındaki en büyük hesaplaşmadır.
Hükümetin bugünkü tutumu gelecekte kendi kaderini de belirleyecektir. Umalım da bu iş günün birinde mahkemede bitmesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder