Rıdvan
Akar T24
Gazetecilik sektörü ile ilgili kelam ederken
ille de gazeteci olmanız gerekmez.
Nasıl ki bu ülkede her sporsever spor
yorumcusu, her anne doktor, her oy veren siyasetçi bilgeliği ile hareket
ediyorsa, “bir edebiyat ajanı” da gazetecilik mesleği ile ilgili yorum
yapabilir.
Mesele ülkesinin gerçeğini bilip bilmediği,
gazetecilik sektörünün yaşadığı alt üst oluşu takip edip etmediğidir. Bilmeyip
de ahkam kesene malumatfuruş diyoruz. Hele hele ‘mesleki adabını yıkılması
gereken tabu’ sanıyorsa, terbiye sınırlarını da tartışabiliriz.
Barbaros Altuğ diye bir köşe yazarı var.
Taraf’ta yazıyor. Mesleki kıdemini bilmiyorum. Araştırdım, bulamadım. Ancak
-tıpkı farklı uzmanlık alanlarına sahip olanların köşe yazması gibi- edebiyat
alanındaki gelişmeleri ve yorumları köşesine taşıyan bir yazarın varlığı
kimseyi rahatsız etmez. Zira “süpermarkete” benzetilen gazeteciliğin yeni
döneminde mutlaka o rafın ve üslubun da alıcısı çıkacaktır.
Altuğ’a göre Nuray Mert, Banu Güven –ikisinin
ismi zikrediliyor- örneğinden hareketle kimi meslektaşlarımızın Birgün
Gazetesi’nde yazacak olması ile “bit pazarında satılsa alıcısı çıkmayacak
isimlerin” Bursa Köşk Gazinosu’nda iş bulması arasında bir fark yok.
Altuğ, Nuray Mert ve Banu Güven’i hedeflediği
yazısında meslektaşlarımızı şu hakaretamiz üslupla değerlendiriyor; “bekçi
Murtazalar geri dönüyormuş”, “epey kötü bir yazar olduğunu hatırladığım Banu
Güven”, “halay kraliçesi Nuray Mert”, “adını saymak vakit kaybı olacak
bir çuval işsiz bakkal, ulusalcı tartar, yeniden recycling yöntemiyle toplum
hayatımıza kazandırılıyor…” Dahası var ama sabrın da sınırı var.
Barbaros Altuğ, Nuray Mert’e “halaycı” diye
saldırırken o üslubu ve itibarsızlaştırma haberlerini kimlerin yaptığını
biliyor mu?
“Halaycılık” Mert’in Kürt Sorunu konusunda
gösterdiği duyarlılığa verilen hatta kimi mevkutelerde tutuklanması için
gerekçe gösterilen bir “ihbarcılık” değil miydi?
Bugün “bir çuval işsiz gazetecinin” neden
işsiz kaldığı konusunda Altuğ’un herhangi bir fikri var mıdır?
Gerçekten o gazeteciler “bir zamanlar sahip
oldukları hayran kitleleri tarafından hatırlanmaz oldukları” için mi yoksa
otoriteye, iktidara muhalif bir duruş sergiledikleri için mi işsiz
kalmışlardır?
Birgün gibi bugün medyada örneğine az
rastlanan muhalif duruşu olan bir gazeteyi Bursa Köşk Gazinosu’na
benzetmek hangi adaba uyar? Kime hizmet eder? Küstah bir dille Birgün’ü güya
uyararak, “adamı suya götürüp susuz getirir bu bin bir oyun bilen halaycılar.
Gazinonun elden gitmesi ihtimali var! Benden söylemesi” diye meşrebince dalga
geçtiğini sanan bir “köşe yazarı”yüzümüzü kızartır.
Muhalif duruşları nedeniyle mesleğini
kaybeden, -Altuğ türü bakış açısıyla- itibarsızlaştırılmaya çalışılan, tehdit
olarak algılanan, siyasetin en üst makamları tarafından hedef gösterilen, sudan
gerekçelerle işten çıkarılan, hiçbir medya kuruluşunun istihdam etmeye cesaret
bile edemediği, sadece suretlerinin değil, isimlerinin ve mesleki ve siyasi
duruşlarının unutturulmak istendiği, medyanın tek tipleştirilmesi sürecinin
mağdur ve mazlumlarına yapılan bu saldırının ahlakı yoktur.
Altuğ’dan mesleki bir dayanışma –böylesi bir
derdi olmadığı için- beklemek gereksiz olabilir. Ancak insaf ve yazı
yazdığı sektörün evrensel ilke ve değerlerine göre hareket etmeyi istemek
hakkımızdır.
Zira eğer Barbaros Altuğ lisanını kullanmış
olsaydık. Google’da Nuray Mert diye yazıldığında 4 milyon 470 bin, Banu Güven
yazıldığında 585 bin ve Barbaros Altuğ yazıldığında ise 328 bin sonuç
bulunduğuna göre “kimin hatırlandığını” bir kez daha sorardık. Sormayacağız.
Bırakalım, kendisini ifade edecek olanakları platformları yitirmiş gazetecilere
bir tekme de ben vurayım, otoritenin yanında olayım, her zırvanın bir de
tevilini bulayım diyen Altuğ’u –varsa- vicdanıyla baş başa kalsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder