Çağdaş Günerbüyük 24/10/2011Evrensel
Gözümüzü kulağımızı Van’a çeviren deprem, bir büyük felaket oldu. En azından, çoğumuzun gözünde. Anarken bile kulağa tuhaf gelse de, ilahi adalet zırvaları, “depreme üzülmedim” beyanları, günlerdir sağa sola akıl öğreten zavallıların bu vesileyle düşmanlık jargonuna yaptıkları son katkılardı.
Deprem dediğiniz birkaç saniye ama bir memleketin akıl sağlığını bozmak, yıllarınızı almıştı beyler.
Medyanın deprem yayınları birbirinden ilginçti ya, bir tek programın kendisi, bu zıvanadan çıkmışlık halinin özeti olsun hepimize. Akşam saatleriydi, bütün gün yine deprem yayını yapılmıştı ama bu kez özel konuklarla, özel bir programa başlama vaktiydi. Habertürk’ün deprem özel programının sunucusu, Duygu Canbaş, programı kelimesi kelimesine, kendisini bir anda meşhur eden şu sözlerle açtı: “Türkiye bugün bir başka acı haberle sarsıldı, tüm Türkiye, her ne kadar doğusundan, Van’dan gelmiş olsa da bu haber hepimizi gerçekten derinden sarstı ve üzdü.”
Doğru duyup duymadığımızdan emin olmaya çalışırken, kısa sürede videosu İnterneti sallamaya başladı. Ondan beri de, her yerde “Sunucunun deprem gafı” haberlerine konu oldu, bu bilinçaltı ifşaatı. Oysa bu ne “gaf”, ne dil sürçmesi idi, ne de bir tek sunucu kadının anlık öfkesinin sonucu. Keşke gaf olaydı. Canbaş programın devamında “Sözleri yanlış anlaşıldıysa” özür diledi, muhtemelen olayın yayılmasından sonra daha makul özür cümleleri de kuracaktır, kendisi de kanalının yetkilileri de.
Ama yıkılan yıkılıyor, yerine koyması kolay mı?
Aynı programın devamında, konuklarla konuşulan başlıca konu, “İnancı kaybetmemek lazım değil mi?” gibi manevi meselelerdi. “İlahi adalet” tezine utangaçça bir giriş yapmaya çalışıyor da yapamıyormuş gibiydiler. Hiç öyle demediler, ama hep onu konuştular.
Medya denen fay kırığı böyle, yıkmadan bırakmıyor.
Sonra da depremin hemen sonrasından bu yana sağa sola pisliklerini bırakanlar var. Buraya almayalım hiç, özetle, Van depreminin “teröristlere” zarar verdiğine inandıkları için sevinilecek, ya da hadi üzülünmeyecek bir şey olduğunu saçmalayan laflarla doldu İnternet alemleri.
Düşmanlığın bu kadar büyüdüğü, insafın, insanlığın kalmadığı, belki hiç bu kadar çarpmamıştı yüzümüze. Neredeyse depremi bile unutturan bir felaket varmış başımızda da, biz bir şey yok gibi numara yapıyormuşuz. Memleketin efendileri bir çocuğunu döverken, öbür çocuk delirmiş meğer.
Böyle kendini kaybedecek kadar, Kürt olan ne varsa saldıracak, felakete, ölüme bile sevinecek kadar nefretle dolmayı nasıl becermiş olabilirler? Bunu enkaz altından çıkan Vanlı çocuk sorsa, ona ne cevap verebiliriz? Oysa Vanlılar, bölge insanı, Kürtler, yıllardır sayısız kayıplar verseler, kocalarını, oğullarını, kardeşlerini, yakınlarını kaybetseler de ayakta kalmanın, kendinde olmanın timsali olmamış mıydı? Aynı anda, ülkenin batısında ise, birileri bütün vicdan kırıntılarını yitirmekle meşgulmüş.
Hâlâ kardeşliğe inancımızı korumak için, Van depremine ülkenin her yanından gönderilen yardımlara daha bir dikkatle bakacağız, ister istemez. Bu insanlık fakirlerinin, aslında sesleri çok çıkan bir azınlık, sosyal medya canavarı lümpenler olduğuna ikna olmaya hazırız. Eğer öyle bir şey mümkünse.
Yine de dayanışma, yine de kardeşlik isteği, yine de barış talebi bizi kurtaracak. Yoksa bu enkazdan bizi dünyanın bütün kurtarma ekipleri çıkaramaz.
“İntikam” tohumları eken büyük efendiler, yarattıkları enkazla övünebilirler. Yıllarca Kürtleri ezip, yok sayıp, zulmedip dağa çıkardılar. Biz bunu anlayıp anlatmaya çalışırken, meğer berikini de insanlıktan çıkarmışlar.
Sesimizi duyan yok mu?
Yazının aslı: http://www.evrensel.net/news.php?id=16172
Gözümüzü kulağımızı Van’a çeviren deprem, bir büyük felaket oldu. En azından, çoğumuzun gözünde. Anarken bile kulağa tuhaf gelse de, ilahi adalet zırvaları, “depreme üzülmedim” beyanları, günlerdir sağa sola akıl öğreten zavallıların bu vesileyle düşmanlık jargonuna yaptıkları son katkılardı.
Deprem dediğiniz birkaç saniye ama bir memleketin akıl sağlığını bozmak, yıllarınızı almıştı beyler.
Medyanın deprem yayınları birbirinden ilginçti ya, bir tek programın kendisi, bu zıvanadan çıkmışlık halinin özeti olsun hepimize. Akşam saatleriydi, bütün gün yine deprem yayını yapılmıştı ama bu kez özel konuklarla, özel bir programa başlama vaktiydi. Habertürk’ün deprem özel programının sunucusu, Duygu Canbaş, programı kelimesi kelimesine, kendisini bir anda meşhur eden şu sözlerle açtı: “Türkiye bugün bir başka acı haberle sarsıldı, tüm Türkiye, her ne kadar doğusundan, Van’dan gelmiş olsa da bu haber hepimizi gerçekten derinden sarstı ve üzdü.”
Doğru duyup duymadığımızdan emin olmaya çalışırken, kısa sürede videosu İnterneti sallamaya başladı. Ondan beri de, her yerde “Sunucunun deprem gafı” haberlerine konu oldu, bu bilinçaltı ifşaatı. Oysa bu ne “gaf”, ne dil sürçmesi idi, ne de bir tek sunucu kadının anlık öfkesinin sonucu. Keşke gaf olaydı. Canbaş programın devamında “Sözleri yanlış anlaşıldıysa” özür diledi, muhtemelen olayın yayılmasından sonra daha makul özür cümleleri de kuracaktır, kendisi de kanalının yetkilileri de.
Ama yıkılan yıkılıyor, yerine koyması kolay mı?
Aynı programın devamında, konuklarla konuşulan başlıca konu, “İnancı kaybetmemek lazım değil mi?” gibi manevi meselelerdi. “İlahi adalet” tezine utangaçça bir giriş yapmaya çalışıyor da yapamıyormuş gibiydiler. Hiç öyle demediler, ama hep onu konuştular.
Medya denen fay kırığı böyle, yıkmadan bırakmıyor.
Sonra da depremin hemen sonrasından bu yana sağa sola pisliklerini bırakanlar var. Buraya almayalım hiç, özetle, Van depreminin “teröristlere” zarar verdiğine inandıkları için sevinilecek, ya da hadi üzülünmeyecek bir şey olduğunu saçmalayan laflarla doldu İnternet alemleri.
Düşmanlığın bu kadar büyüdüğü, insafın, insanlığın kalmadığı, belki hiç bu kadar çarpmamıştı yüzümüze. Neredeyse depremi bile unutturan bir felaket varmış başımızda da, biz bir şey yok gibi numara yapıyormuşuz. Memleketin efendileri bir çocuğunu döverken, öbür çocuk delirmiş meğer.
Böyle kendini kaybedecek kadar, Kürt olan ne varsa saldıracak, felakete, ölüme bile sevinecek kadar nefretle dolmayı nasıl becermiş olabilirler? Bunu enkaz altından çıkan Vanlı çocuk sorsa, ona ne cevap verebiliriz? Oysa Vanlılar, bölge insanı, Kürtler, yıllardır sayısız kayıplar verseler, kocalarını, oğullarını, kardeşlerini, yakınlarını kaybetseler de ayakta kalmanın, kendinde olmanın timsali olmamış mıydı? Aynı anda, ülkenin batısında ise, birileri bütün vicdan kırıntılarını yitirmekle meşgulmüş.
Hâlâ kardeşliğe inancımızı korumak için, Van depremine ülkenin her yanından gönderilen yardımlara daha bir dikkatle bakacağız, ister istemez. Bu insanlık fakirlerinin, aslında sesleri çok çıkan bir azınlık, sosyal medya canavarı lümpenler olduğuna ikna olmaya hazırız. Eğer öyle bir şey mümkünse.
Yine de dayanışma, yine de kardeşlik isteği, yine de barış talebi bizi kurtaracak. Yoksa bu enkazdan bizi dünyanın bütün kurtarma ekipleri çıkaramaz.
“İntikam” tohumları eken büyük efendiler, yarattıkları enkazla övünebilirler. Yıllarca Kürtleri ezip, yok sayıp, zulmedip dağa çıkardılar. Biz bunu anlayıp anlatmaya çalışırken, meğer berikini de insanlıktan çıkarmışlar.
Sesimizi duyan yok mu?
Yazının aslı: http://www.evrensel.net/news.php?id=16172
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder