Türkiye’nin Tamamlanmamış Değişimi:
Kurumsal Diktatörlükten Kurumsal Demokrasiye
Dünya 1989’dan bu yana yapısal bir dönüşümden geçiyor. Bu dönüşüm ilk önce eski doğu bloğu ülkelerinde başladı. Ağırlıklı olarak Sovyet hegemonyası altında bulunan Doğu Avrupa ülkelerinde başlayan bu dönüşümün dünyanın değişik ülkelerindeki yansımalarını hala görüyoruz. Bu değişim süreci bugün de Arap ülkelerinde devam ediyor.
“Regime change“ (Rejim değişikliği) olarak tanımlayabileceğimiz bu sürecin yaşandığı ülkelerin ortak özelliği, genel olarak bir diktatörün iş başında olması. Diktatör devrildikten sonra onunla bağlantılı olan rejim de yıkılıyor ve rejim değişikliği süreci başlıyor.
Eski Doğu Almanya’da Honecker’in yıkılması, Romanya’da Çavuşesku’nun yıkılması ve en son da Tunus ve Mısır’da Ben Ali veMübarek’in gitmesiyle değişim süreçleri diktatörlükten demokrasiye doğru evriliyor
Peki Türkiye’de durum nedir?
Türkiye’nin bugünkü sisteminin temelleri bilindiği gibi cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte atıldı. Özellikle 1960 darbesi ve diğer darbelerle birlikte pekiştirildi. Bu sisteme moda tabiri ile askeri vesayet rejimi deniyor. Fakat aslında bu, hem de facto, hem de dejure bir kurumsal diktatörlük.
AK Parti bu rejimin evrilmesinde ciddi mesafe kat etmesine rağmen, rejimi tümden değiştirmek için ciddi bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç var.
Nedir bu kurumsal diktatörlük?
Kurumsal diktatörlük diktatörün olmadığı bir diktatörlük. Türkiye’de de Mısır, Tunus gibi ülkelerde olduğu gibi yaşayan bir diktatör olsaydı, belki değişim çok daha erken ve çok daha hızlı olurdu. Fakat ortada eleştirilecek ve devrilecek bir diktatör olmadığı için, çoğu eleştiriler ve adımlar hava da kalıyor.
İşte bu yüzden, demokratik değişimden yana tüm güçlerin özlediği, iktidardaki AK Parti’nin de seçimden sonra yapmayı vaad ettiğiyeni Anayasa, bu kurumsal diktatörlüğe tüm boyutlarıyla son vermeli ve kurumsallaşmış bir demokrasiyi yapılandırmalıdır.
Ancak kurumsal bir demokrasi için sadece Anayasa‘yı değiştirmek yetmez
Ayrı bir komisyon kurarak, anayasanın dışında mevcut kurumsal diktatörlüğü ayakta tutan ne kadar kanun, tüzük vs. varsa bunların tespit edilip ilga edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde tüm değişime rağmen kurumsal diktatörlük marjinal da olsa yaşamaya devam edecek ve her fırsatta kendini restore etmeye çalışacaktır. Çünkü mevcut rejimin refleksleri, zihniyeti ve taraftarları toplumun, siyasi partilerin ve devletin içinde varlıklarını sürdürüyorlar.
Türkiye başta Kürt sorunu olmak üzere, kurumsal diktatörlükten kaynaklanan bütün yapısal sorunlarını ancak bu kapsamda yapısal ve kurumsal demokratik bir değişimi tamamlayarak çözebilir. Aksi takdirde son yıllarda atılan tüm olumlu adımlar, konjonktürün değişmesiyle birlikte akım kalabilir.
Bülent Güven
Siyasetbilimci
http://www.kuyerel.com/modules/AMS/article.php?storyid=5502
Kurumsal Diktatörlükten Kurumsal Demokrasiye
Dünya 1989’dan bu yana yapısal bir dönüşümden geçiyor. Bu dönüşüm ilk önce eski doğu bloğu ülkelerinde başladı. Ağırlıklı olarak Sovyet hegemonyası altında bulunan Doğu Avrupa ülkelerinde başlayan bu dönüşümün dünyanın değişik ülkelerindeki yansımalarını hala görüyoruz. Bu değişim süreci bugün de Arap ülkelerinde devam ediyor.
“Regime change“ (Rejim değişikliği) olarak tanımlayabileceğimiz bu sürecin yaşandığı ülkelerin ortak özelliği, genel olarak bir diktatörün iş başında olması. Diktatör devrildikten sonra onunla bağlantılı olan rejim de yıkılıyor ve rejim değişikliği süreci başlıyor.
Eski Doğu Almanya’da Honecker’in yıkılması, Romanya’da Çavuşesku’nun yıkılması ve en son da Tunus ve Mısır’da Ben Ali veMübarek’in gitmesiyle değişim süreçleri diktatörlükten demokrasiye doğru evriliyor
Peki Türkiye’de durum nedir?
Türkiye’nin bugünkü sisteminin temelleri bilindiği gibi cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte atıldı. Özellikle 1960 darbesi ve diğer darbelerle birlikte pekiştirildi. Bu sisteme moda tabiri ile askeri vesayet rejimi deniyor. Fakat aslında bu, hem de facto, hem de dejure bir kurumsal diktatörlük.
AK Parti bu rejimin evrilmesinde ciddi mesafe kat etmesine rağmen, rejimi tümden değiştirmek için ciddi bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç var.
Nedir bu kurumsal diktatörlük?
Kurumsal diktatörlük diktatörün olmadığı bir diktatörlük. Türkiye’de de Mısır, Tunus gibi ülkelerde olduğu gibi yaşayan bir diktatör olsaydı, belki değişim çok daha erken ve çok daha hızlı olurdu. Fakat ortada eleştirilecek ve devrilecek bir diktatör olmadığı için, çoğu eleştiriler ve adımlar hava da kalıyor.
İşte bu yüzden, demokratik değişimden yana tüm güçlerin özlediği, iktidardaki AK Parti’nin de seçimden sonra yapmayı vaad ettiğiyeni Anayasa, bu kurumsal diktatörlüğe tüm boyutlarıyla son vermeli ve kurumsallaşmış bir demokrasiyi yapılandırmalıdır.
Ancak kurumsal bir demokrasi için sadece Anayasa‘yı değiştirmek yetmez
Ayrı bir komisyon kurarak, anayasanın dışında mevcut kurumsal diktatörlüğü ayakta tutan ne kadar kanun, tüzük vs. varsa bunların tespit edilip ilga edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde tüm değişime rağmen kurumsal diktatörlük marjinal da olsa yaşamaya devam edecek ve her fırsatta kendini restore etmeye çalışacaktır. Çünkü mevcut rejimin refleksleri, zihniyeti ve taraftarları toplumun, siyasi partilerin ve devletin içinde varlıklarını sürdürüyorlar.
Türkiye başta Kürt sorunu olmak üzere, kurumsal diktatörlükten kaynaklanan bütün yapısal sorunlarını ancak bu kapsamda yapısal ve kurumsal demokratik bir değişimi tamamlayarak çözebilir. Aksi takdirde son yıllarda atılan tüm olumlu adımlar, konjonktürün değişmesiyle birlikte akım kalabilir.
Bülent Güven
Siyasetbilimci
http://www.kuyerel.com/modules/AMS/article.php?storyid=5502
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder